24 Mart 2012 Cumartesi

Wisconsin Gölleri ve Madison

Wisconsin eyaleti Minnesota ile birlikte ABD'nin gölleriyle ünlü eyaletlerinden. Monona, Mendota, Wisconsin, Kristal, Devil's gölleri ve çevrelerindeki yapılaşma ile dengeli bir kentleşme ve doğa-kültür uyumunun hissedilebileceği yerlerden.

Mendota Gölü
Bu göl, Madison'ın en büyük gölü. Eyaletin başkentinin, Monona Gölüyle birlikte, çevresinde yayıldığı iki gölden biri. Üniversite kampüsünün gölün müstesna köşeleriyle uyum içinde yayıldığı, kuş cenneti köşesi, Kızılderili kutsal gömütleri olan yerleriyle gizemli bir havası olan bir alan. Kışın tamamen donduğunda üzerinde rahatlıkla yürünen, yaz geldiğinde üzerinde yatlardan geçilmeyen göl.


                                          Mendota Gölü: Sosyoloji Bölümü konferans odasından Picnic Point by Alim Arlı



Monana Gölü
Daha çok Frank Lloyd Wright tarafından yapılan Monona Terrace oteli ile bilenen bu göl, şehri çevreleyen bir diğer kapalı havza. Geceleri çevresindeki yapıların ışığıyla güzel bir silüete bürünür.



Crystal Lake
Kemal Karpat hoca ile gidip gezmiştik. Dinginlik bakımından harikulade bir yerdi.



Wisconsin Lake
Buraya da Kemal Karpat hoca ile gidip gezmiştik. Kemal hoca arabayı gölü çevreleyen orman içinden yüksek bölgelere çıkarınca Wisconsin'in gerilim ve korku filmleri için neden doğal bir ortam olduğunu daha iyi anladım. Gölün çevresindeki lüks konut alanlarıyla, Wisconsin'li mimar Frank Lloyd Wright'ın Broadacre ütopyasına özenir bir bölge gibi bir havası vardı.




Devil's Lake

Kuzey Wisconsin'de yer alan, muhteşem tabiatıyla insanı hayretlere sevkeden bir diğer göl ise Devil's Lake yani Şeytan Gölü. Sevgili Orhun Özkan ve Mehmet Ö. Alkan hocayla birlikte gittik ve gölün çevresini gezdik. Madison'da yaşayan Türkiye'den giden diğer hoca ve arkadaşlarla piknik yapmıştık. Unutulmaz, güzel bir gündü.



Devil's Lake kendisini çevreleyen bir orman kuşağıyla harikulade bir yere dönüşmüş ve yüksek noktalarında Amerikan kartallarının görülebileceği doğal bir ortam sunan benzersiz güzellikte bir göl.


9 Mart 2012 Cuma

Chicago

Chicago kent sosyolojisinin bir alt disiplin olarak doğduğu şehir. İkinci sanayi devriminin birkaç önemli merkezinden ve Amerikan modernliğinin ete kemiğe büründüğü önemli birkaç metropolden birisi. Yayıldığı muazzam genişlikteki alan itibariyle bakıldığında bir metropoliten kabus belki. Michigan Gölü kenarında kurulan şehir, 1830'larda 5-10 haneli bir köyken; 1890'ların sonuna doğru milyonluk bir şehir olmuştur. İşçi-emekçi bayramının doğduğu, sendikal hareketin en kuvvetli olduğu ilk yerlerden. Yanı sıra 1871'den şehrin tamamına yakınını kül eden bir yangından birkaç yıl sonra muazzam bir hızla toplarlanarak tüm dikkatleri üzerine çekmiş ve mimaride adıyla anılan bir ekol üretmiştir.
Etnik ayaklanmaları, grevleri, muazzam büyüklükteki fabrikaları, tarihi borsası, Pulman vagonları, mezbahaneleriyle yeni dünyanın sembol metropollerinden. Katı olan herşeyin buharlaştığı bir mekan. Şehrin tarihi moderniteye farklı bir giriş, nevi şahsına münhasır bir odak olarak da okunmaya uygun.
Paris, Londra gibi Avrupa metropollerinin yanında yeniyi temsil ettiği söylenebilir. Izgara planın kusursuz bir uygulamasıyla hayranlıklar uyandırdığı kadar sırf bu nedenle şiddetli eleştirilerin de odağı olmuş bir kent. "Doğanın metropolü" diyen de var Blues'un Başkenti diyen de. Her ikisi de doğru belki, ancak en çarpıcısı hırslı, engel tanımayan kapitalist girişimciliğin cisimleştiği bu şehir en yoksulu ve en fakiriyle tarihin gördüğü en önemli insan deneylerinden birinin ete kemiğe büründüğü bir yer.
Çok katlı yapıların tarihi bakımından ilkleri bünyesinde barındıran gökdelenlerinin yanı sıra müzeleriyle, sahil yürüyüş yollarıyla, ünlü mimarları, parkları, lokantalarıyla modernliğin katı ve soğuk standartlaştırılmış zamanının metropolü Chicago...
Aşağıda benim ve eşimin çektiğimiz bazı Chicago fotoğrafları...












6 Mart 2012 Salı

Patrick Geddes

1854 ile 1932 yılları arasında yaşayan Patrick Geddes'in ismi şehir planlaması eğitimi almayanlar dışında pek bilinmez. Biyoloji eğitimi almış olmasına rağmen, özellikle şehir plancılığı, çevre felsefesi ve teknoloji eleştirinde erken dönemin en etkili düşünürlerindendir. Lewis Mumford'ın eserlerinde ismi sık sık geçen ve bir üstad olarak selamlanan Geddes İskoçya'da sosyoloji profesörlüğü de yapmıştır. Ömrünün son döneminde Akdeniz ve Yakın Doğu ülkelerine geziler yapmış, birçok şehir için şehir planları yapmış ve ölmeden önce Fransa'ya yerleşerek öğrenciler yetiştirmiş bir düşünürdür. Elisée Reclus gibi yakın dostlarının da katkısıyla Edinburgh üzerine yaptığı şehir planıyla planlama tarihine büyük bir adım attırmıştır. İlk kent anketlerini (kendi ifadesiyle sörveylerini) kapsamlı biçimde kullanması, park, bahçe ve kamusal alan kullanımları için icat ettiği fikirler, planlama öncesi araştırma ve analiz düşüncesini kurumsallaştırmasıyla yaşadığı dönemde de yaygın bir etki sahibi olmuştur.

Patrick Geddes

Geddes'in önemi daha çok kent ve çevre sorunlarını sistematik ve kapsamlı bir felsefe içinde organik terimlerle ele almış olmasında yatıyor denilse abartılmış olmaz. Özellikle yurttaş katılımını dışlayan cetvel ve pergel şehirciliğini eleştiren Geddes, insani ölçeği yok etmeyen dengeli bir şehircilik fikrinin ilk önemli savunucularındandır. Yurtdışında bir kaç kitabını tesadüfen bulduğum sonra da kapsamlı bir biyografisini aldığım bu isimden Lewis Mumford'ın eserlerinden aşina olsam da, yeterince tanımıyordum. Geddes ismi kent tarihçiliği ve sosyolojisi için kritik önemde bir düşünür ve eleştirmen olmasına rağmen ülkemizde pek bilinmez ve zikredilmez. Özellikle özgürlükçü bakış açısı, yerel katılımı önemsemesi, çevre ve teknoloji felsefesi alanındaki orjinalitesi ile klasik sosyoloji çalışmaları arasında anlatılması gereken bir klasik düşünür olarak görünmeye başladı bana. Çabaları İngiltere, İskoçya ve ABD'de belirli bir ilgi ve övgü almış olsa da, düşüncülerinin özgünlüğü ile ülkemizde de keşfedilmeyi bekleyen bir düşünür.