9 Mart 2012 Cuma

Chicago

Chicago kent sosyolojisinin bir alt disiplin olarak doğduğu şehir. İkinci sanayi devriminin birkaç önemli merkezinden ve Amerikan modernliğinin ete kemiğe büründüğü önemli birkaç metropolden birisi. Yayıldığı muazzam genişlikteki alan itibariyle bakıldığında bir metropoliten kabus belki. Michigan Gölü kenarında kurulan şehir, 1830'larda 5-10 haneli bir köyken; 1890'ların sonuna doğru milyonluk bir şehir olmuştur. İşçi-emekçi bayramının doğduğu, sendikal hareketin en kuvvetli olduğu ilk yerlerden. Yanı sıra 1871'den şehrin tamamına yakınını kül eden bir yangından birkaç yıl sonra muazzam bir hızla toplarlanarak tüm dikkatleri üzerine çekmiş ve mimaride adıyla anılan bir ekol üretmiştir.
Etnik ayaklanmaları, grevleri, muazzam büyüklükteki fabrikaları, tarihi borsası, Pulman vagonları, mezbahaneleriyle yeni dünyanın sembol metropollerinden. Katı olan herşeyin buharlaştığı bir mekan. Şehrin tarihi moderniteye farklı bir giriş, nevi şahsına münhasır bir odak olarak da okunmaya uygun.
Paris, Londra gibi Avrupa metropollerinin yanında yeniyi temsil ettiği söylenebilir. Izgara planın kusursuz bir uygulamasıyla hayranlıklar uyandırdığı kadar sırf bu nedenle şiddetli eleştirilerin de odağı olmuş bir kent. "Doğanın metropolü" diyen de var Blues'un Başkenti diyen de. Her ikisi de doğru belki, ancak en çarpıcısı hırslı, engel tanımayan kapitalist girişimciliğin cisimleştiği bu şehir en yoksulu ve en fakiriyle tarihin gördüğü en önemli insan deneylerinden birinin ete kemiğe büründüğü bir yer.
Çok katlı yapıların tarihi bakımından ilkleri bünyesinde barındıran gökdelenlerinin yanı sıra müzeleriyle, sahil yürüyüş yollarıyla, ünlü mimarları, parkları, lokantalarıyla modernliğin katı ve soğuk standartlaştırılmış zamanının metropolü Chicago...
Aşağıda benim ve eşimin çektiğimiz bazı Chicago fotoğrafları...












1 yorum: